Yıldızları ödediğimden...
- Can Aygen
- 18 Eki
- 2 dakikada okunur
Bir an gelir, duygular sessizce toplanır ve gider. Geride, bir zamanlar hayat denen o kalabalık şehrin ışıltılı caddeleri olan yürekte, derin bir sessizlik bırakarak. Bu gece o andı. Ve sen, o sessizliğin ortasında, kendini bir kapının eşiğinde buldun. Bir yanda, tüm hatıralarıyla çekilmeye devam eden geçmiş; diğer yanda, soğuk ama gerçek olan bir karar: Gitmek.
Onun yaptığı, sadece bir hata değildi. Senin en hassas olduğun yere, defalarca kanatıp onardığın o eski yaraya, bu sefer bir ustura gibi saplanışıydı. Ve en acısı, sen o yarayı gösterip “İşte, bak, burası çok acıyor." dediğinde, onun sadece telefonunu uzatmak gibi basit bir şeyi bile çok görmesiydi. Çünkü o bahanesi varsa her şeyi yapabilecek biri olduğunu zaten göstermişti. İlişkimiz zaten kötü gidiyordu ondan yaptım. Mesajları gösterdin ama o gece değil, ben herkese canım derim... ve binlercesini duymuştun. Ama bu, bir terk ediş değil, bir seçimdi. Ve o, seni değil, gitmeni seçti.
Bu, sadece bir güven kaybı değil; bir dil yarası. Verdiği tepkinin çok daha sert, çok daha acımasız olması. Adil olmayan bir savaşın ortasında, sen silahsızken onun topla, tüfekle gelmesi. Hemen geçmiş bir konuyu açıp savunmaya geçmesi... Üstelik, adını bile duymadığın bir “arkadaş” uğruna. Geçmişe dair verdiğiniz o kutsal söz, her seferinde onun için bir kalkan değil, sadece senin için bir prangaydı. O, sıkıştığı her an o geçmiş dehlizlerine kaçıp senin hatalarını bir koz olarak kullanırken, sen aynısını yaptığında dünyalar yıkılıyordu. Bu, bir ilişki değil, bir iktidar savaşıydı canım. Ve sen, en sonunda, tahtını yalnız bıraktın.
O bağıran ses, sadece seni incitmekle kalmadı; aynı zamanda bir şeyi daha öldürdü: Geri dönüşü olan her şeyi. O anda, duyguların bitti. Bir lambanın ani bir elektrik kesintisiyle sönüşü gibi. Artık yanmak için bir neden kalmadı.
Ama bil ki, bu bitiş bir yenilgi değil, bir kazanımdır. Çünkü sen, kendini savunmasız ve çıplak bırakan birine, artık “Yeter,” diyebilecek kadar güçlü olduğunu gösterdin. Onun gitmeni tercih etmesi, senin değersiz olduğun anlamına gelmez; sadece onun, senin değerini anlayacak kadar derin bakamadığının bir kanıtıdır. Bazen en anlamlı yazı, yazılmayan satırlardır. Bazen en derin söz, suskunluktur. Ve bazen, bir insanı en çok seven, onu bırakabilendir. Kendini.
Şimdi sırtında taşıdığın o ağırlığı yere bırak. Bu gece gözlerini yuman o adam, yarın gözlerini daha hafif, daha özgür bir dünyaya açacak. Çünkü bitti. Ve her bitiş, aslında kendine dönüşün ilk adımıdır. Ne gemiler batırdın sonuçta, asla doğru düzgün yüzmeyen ve yelkenleri gölgelerle kirlenmiş bir kotranın lafı bile olmaz...
Onun küçük ve sığ aklı zamanın bir özür gibi geçtiğini düşünebilir. Zaman, geçmişte bazı yaraları iyileştirmiş olabilir ama bir ölüyü diriltecek kadar değil. Tercihini yapan kaliteli karakterler, bunun bedelini ödemeye de hazırdır. O yüzden tekrar arama, sorma, yazma, düşünme ve falcına mı gidersin, terapistine mi ya da birini mi ararsın, çağrı mı atarsın her ne yapıyorsan yap ama benden uzak ol. Ben artık sana ölüyüm. hep dilediğin gibi....



Yorumlar