Uzaklara doğru...
- Can Aygen
- 21 Haz 2024
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 24 Nis
Seyahatlerin en güzel yanı belki de hazırlık aşaması oluyor. Özellikle farklı coğrafya ve kültürleri içeren bir seyahat için, o ülkeye ait bir kaç kelime öğrenmek, çanta hazırlamak, görülmesi gereken yerleri listelemek...
Çantamı hazırlarken her seferinde çok fazla yük almamaya özen gösteririm. Bu yükler genelde bagaj tartılırken çıkmayan yüklerdir. Belki de bu yüzden seyahatler iyi geliyor insana. Koca yolları giderken yanına almadığın yükler, aslında onlar olmadan hayatın daha güzel, daha yaşanabilir olduğunu gösteriyor. Hatta döndüğünde belki yanına almadığın o yükleri bulamayacak ve yepyeni bir hayata başlayacaksın. Üstelik sadece kendi yüklerinden kurtulmakta değil mesele, dünyanın bambaşka yerlerinde diğer insanlarında yüklerini görmüş oluyorsun. Her ne kadar en ağır yük her zaman kendi yükümüzde olsa da, bu kıyaslamalar bazen anlamlı sonuçlar doğuruyor. Orda insanlar nasıl seviyor birbirlerini? ya da ayrıldıklarında kederlerini nasıl yaşıyorlar? Beraber bir film izlerken kahkahalara boğuluyorlar mı? Gelecek planlarını nasıl yapıyorlar? Ne için kavga ediyorlar ve nasıl barışıyorlar? Seyahatlerin tek amacı sosyal medyaya fotoğraf yüklemek ya da güneşin altında yatarak bronzlaşmak değildir. Bu soruları üreten zihnimin, gittiğim yerlerde yanıtları gözlemlemesi de seyahat etmemin bir parçası. İngiltere de yaşlı bir çiftin beraberce taşıdığı poşetleri hatırlıyorum. Arabalarının bagajından her bir poşeti tek tek alıp sırayla evlerinin kapılarından içeri bıraktıklarını izlemiştim. Daha fazlasını taşıyacak güçleri yoktu, hatta belki ellerindekileri taşıyacak gücü de birbirlerinden alıyorlardı. Onları izlerken zaman o kadar durmuş gibiydi ki kalkıp yardım etme fikri o anı sabote edecek bir girişim gibi gelmişti. Ya da Ukrayna'da zil zurna sarhoş kocasını hem fiziksel zorlama kullanarak hem de anladığım kadarıyla ikna etmek için konuşarak evine götürmeye çalışan kadın. Adamın halinden belliydi bu duruma çok sık düştüğü. Soğuk bir havada kırmızı bir beniz ve üzerinde sadece göğsüne kadar düğmeleri açık incecik bir gömlek ve tabii ki bu duruma eşlik eden kesif bir alkol kokusu. Karısına bunu yaşattığı için ya da kendini bu duruma düşürdüğü için, kızılması gereken bu adamı, hayatında ne olursa olsun düşmesine izin vermeyen bir kadına sahip olduğu için sanırım kıskanmıştım. Diğer unutmadığım çift Tayland'da gördüğüm ama nereli olduklarını anlamakta zorlandığım bir çiftti. Bir inşaatta beraber çalışıyorlardı fakat bölgenin inanılmaz sıcağı ve kavurucu güneşinden korunmak için kafaları ıslatılmış mendil ve bezlerle sarılıydı. Adam elindeki kürekle beraber bir an durmuştu. Aşırı yorgunluk ve sıcağın verdiği bunalma hissi herkes tarafından anlaşılabilir bir durumdu. Bir anda küreği bir kaç metre uzağına fırlatarak ellerini beline koydu. Sonra elinde, soğuktan terlemiş bir şişe su ile başka bir işçi, adama doğru koşmaya başladı. Beklenmedikte olsa bu bir kadındı. Küçücük sıska bedeni ve kafasına bağlamış olduğu bezin arkasından çıkan uzun saçları ile adama doğru koştu ve elini omzuna koyarak ona suyu verdi. Adam sudan sadece bir kaç yudum alırken kadın omzuna dokunmaya devam ederek ona bir şeyler söylüyordu ve adam sakince hepsini kabul ediyor ve hak veriyor gibiydi. Aralarındaki bağı ve verdikleri ortak mücadeleyi anlamamak imkansızdı. Daha sonra kadın işinin başına aceleci bir tavırla dönerken, adamda fırlatmış olduğu küreği yerden alarak işe koyuldu. Bu kadar zor bir mücadelede yan yana olan bir çifti yıkabilecek çok az şey vardır diye düşündüm içimden.
Her gittiğim yer için böyle çiftleri biriktirmek güzel bir koleksiyon sanırım. Bu özenilecek güzellikteki çiftlerin tecrübelerini yaşayacak kadar şanslı biri değilim belki ama nereye gittiğimle, nereden gittiğim arasındaki farkı her zaman anlayacağım.



Yorumlar